“Sürdürülebilir borçlanma” bu süslü ve kulağa hoş gelen ekonomi politikası!Kemal Derviş politikasıydıama bu politikayı Ak Parti ekonomi kurmayları da aynen uyguladı. Cari açığı kapatmak için yeterli ve gerekli üretim yatırımlarını yapmak yerineborç olarak alınan paraları bir de kısa vadede dönüşümü olmayan alt yapı ve üst yapı hizmetlerine harcayarak bir nevi çıkmaza girdik.
Yazımızdaha iyi anlaşılır olsun diye Rahmetli Erbakan Hocam ile Rahmetli Demirel’in aralarında geçen bir olayı aktarayım. 70’li yılların ortaları, Demirel ile Erbakan hocam koalisyon ortağı. İMF aracılar kullanarak Demirel’e “Size borç verelim.” diye haber gönderiyor. Demirel “hazır para” diye seviniyor ama Erbakan Hocam paranın alınmasına karşı çıkıyor. Bir, iki derken ikna olmuyor ve onu zorlayan Demirel’e şu soruyu soruyor: “Bu parayı aldık diyelim ne yapacaksın?” cevap yok. Soruya devam ediyor: “Peki aldık geri nasıl ödeyeceksin?” yine cevap yok. Ödeme planı yapılmadan alınan borçların ülkeyi getireceği durum ortadadır.
Borç alıp bir yatırım yapıp o yatırımın geliriyle borcu ödeyebilirseniz bu kabul edilebilir bir durumdur ama geçmişten gelen borcun faizini ödemek için ya da katma değer üretmeyecek bir yatırım için borç alıyorsanız bir gün duvara toslamanız kaçınılmazdır.
Başlangıçta özelleştirmeden gelen desteğin yanında borç sarmalı da bu kadar büyük değildi ve o günkü şartlar gereği daha kolay borç bulunabildiği için sanki sistem işliyormuş gibi görünüyordu ama tabiri caizse bu Lale Devri bir gün bitecekti.
Halkımız son 20 yılda adeta tüketim toplumu oldu. Hatta tüketim çılgınlık seviyesine ulaştı. Hem de üretmediğimiz halde tükettik. Almanya’nın ihracatı bizden on misli fazlayken bir Alman bir telefon eskitene kadar biz üç tane telefon eskitiyoruz.
Bu toplumun kazanmadığı parayı kolayca harcayabilme alışkanlığı bu iktidar döneminde oluşmadı mı? Görünüş de sınıf atladık gibi bir durum oluştu. Evet sınıf atladık ama üretimde değil tüketimde sınıf atladık. Oysa önce üretimde sınıf atlamak gerekmez miydi?
İnsanlar kazanmadığı parayla hayat standartlarının yükseldiğini düşünüp tüketim alışkanlığına kapıldı. Bunun sonucu bir gün duvara toslama ile bitecektir.Üretmeden tüketmenin bir bedeli olacak ve bir gün ülkemiz ve insanımız bu bedeli ödeyecektir.
Belki süreci Pandemibiraz hızlandırdı ama bu kaçınılmaz bir sondu. Bunu anlamak için işin uzmanı olmaya gerek yok. Bir aile, bir şirket ya da bir ülke üretmeden tüketiyorsa ve sürekli cari açık veriyorsa birgün iflas kaçınılmaz olacaktır. Yani kim kazandığından fazla harcıyorsa sonu hüsran olacaktır.
Dün ülkemizin ekonomisinden sorumlu olanlar bugün farklı kulvarda yine sürdürülebilir borçlanmadan bahsedip ülkeyi kurtaracağını söylüyor.
Hangi siyasi lider olursa olsun borçlanarak büyümekten bahsediyorsa itibar etmeyin. Hangi yönetici “Kalkınmak için üretmek gerekir.” deyip ortaya uygulanabilir projeler koyuyorsa ona itibar gösterin. Emin olun başka kurtuluşumuz yok. Üretmek, üretmek artı değer üretmek. Gerisi lafıgüzaf ve hayal kırıklığının devamı demek.